Bayram arefesinde geniş bir katılımla gerçekleştirdiğimiz "Atatürk Vatandır" konulu sempozyumumuzun Türkiye'deki yanlışların düzeltilmesinde bir dönüm noktası olmasını diliyorum.
İl il gezerek devam edeceğimiz bu sempozyumlar serisinin tertipleneceği her ilde, en az Trabzon ayağı kadar kalabalık olacağına inanıyorum.
Mustafa Kemal'in Atatürk olarak Türk milletinin gönlüne yerleştiği büyük bir tarihi, düşünülmemiş yönleri ile anlatıyoruz.
Bir manada ezberleri bozuyoruz.
İnsanımızın en büyük hatası dinlediklerini araştırmamak belki de…
Yoksa Ehl-i Beyt soyundan gelen Mustafa Kemal Atatürk'e kimse "babası belli olmayan" sıfatını dedirtmezdi herhalde…
İşin içine girdikçe, Atatürk'e dil uzatılmasının iki yönünü görüyoruz.
Birincisi, Sabiha Gökçen'in anılarından elde ettiğimiz bilgilere göre, henüz Gazi hayatta iken ona 'dinsizdir' denilmeye başlanmış.
İkincisi ise, onu Kurtuluş Savaşı'na sevk eden özgürlük ve bağımsızlık fikrinin Fransız İhtilali'nden; Jean-Jacques Rousseau, Voltaire gibi yazarlardan etkilenmesi meselesi…
İnanınız her iki yalan da İngiliz ve Yunan ajanlarının faaliyetleri…
1930 senesinde Kurt Ziemke, "Die Neu Türkei-Yeni Türkiye" adında bir kitap yayınlamıştır. Şunları kaleme alır: "İngilizler Musul'da hedeflerine ulaşmak için bir yandan Türkiye'deki ayrılıkçı hareketlere destek verirken, bir yandan Kemalist akımın yayılmasını engelleyecek önlemlere başvurmuşlardır. Yapılması gereken; Kemalist Cumhuriyetin hem din düşmanı, hem de Kürt düşmanı olduğu temasını ortaya atıp işlemektir."
Buradan 'dinsiz Atatürk' yalanının henüz Ata hayatta iken, 1930'larda ortaya atıldığı görülür.
Bu bilgi, Sabiha Gökçen'in hatıralarında anlattığı, Allah demesine şaşırdığı 'dinsiz Atatürk' ile örtüşmektedir.
Dinsiz gösterilmek istenmiş zira eğer devletin kurucusu dinsiz olursa onun arkasındaki millet de dinsiz yapılabilir.
Dinsiz Atatürk, İmam Ali ile yani Ehl-i Beyt ile bağı kesilmiş bir Atatürk ki, eğer Kurtuluş Savaşı'nda yaşananlar konusunda biraz kitap karıştırdıysanız, zaferin, manevi büyüklerin yardımı olmadan kazanılmayacak kadar çetin geçtiğine vakıfsınızdır…
Gelelim Fransız yazarlardan ya da Bolşevizm'den etkilenmesi konusuna…
Önce Mustafa Kemal Atatürk'ün 28 Aralık 1919 günü Ankaralılara hitaben yaptığı konuşmaya bakalım. Bu konuşmada bizzat kendisi, Mondros sonrası başlayan işgali ve Kuvva savunmasını uzun uzun anlatır. Ve işgale İstanbul hükümetinin sessiz kalışını özellikle vurgular. Hatta, Saray'ın İngilizlerle olan temaslarını da detaylandırır.
Aynı konuşmada Damat Ferit Paşa'nın Erzurum ve Sivas kongrelerinin ardından alınan kararlara mani olmak için önce yapılanları "İttihatçılıktır" diye yaydığının; bu tutmayınca "Bolşevikliktir" diyerek Kuvva Hareketini halkın gözünde küçük düşürmeye çalıştığının altını çizer.
Hatta "Damat Ferit, o dönemdeki resmi telgraflarında Bolşeviklerin Karadeniz'den takım takım Samsun, Trabzon ve dahile (iç kesimlere) doğru yürüdüğünü, memleketi alt üst ettiğini resmen yayar" diyerek, Mustafa Kemal Atatürk, Bolşevizm veya benzeri özgürlükçü hareketlerin temelinde, esasen İngiliz himayesini isteyen Damat Ferit'in olduğunu henüz 1919'da ifşa etmektedir.
Damat Ferit'in, 30 Mart 1919 günü İstanbul'daki İngiliz Yüksek Komiseri Amiral Caltrophe'a giderek bizzat hazırlamış olduğu gizli bir anlaşma taslağının Fransızca çevrimini sunduğunu; içeriğinde "son Osmanlı padişahı Mehmet Vahdettin'in" yabancılara karşı bağımsızlığını koruması, iç güvenliğini sağlaması için Türkiye'yi on beş yıl süre ile İngiltere'ye sömürge olmasının teklif edildiğini de hatırlatalım.
Mustafa Kemal hakkındaki eserlerin çoğunda Fransız Devrimi'nden ya da Bolşeviklikten etkilendiği yazarken, sizce bu yazarlar araştırma yapmadan özellikle yabancı kalemlerden alıntı ifadelerle Mustafa Kemal Atatürk'ün mantığından uzak şeyleri Türk milletine ve de Türk gençliğine empoze etmiş olmuyorlar mı?
Rahmetli Attila İlhan, "İnönü'nün Atatürk'ü" demekle bunları kast etmemiş miydi?
Araştırmak, okumak, dinlemek zorundayız.
"Atatürk vatandır,
Atatürk bayraktır,
Atatürk tam bağımsızlıktır,
Atatürk birleştirici harçtır" diyoruz.
Uzun yıllardır konuşulmayan bu özellikleri ile onu diğer partilerin de gündem etmesini bekliyoruz.
Arefe günü yaşadığımız tablo bunu gerektirmektedir.
Bu sadece bendenizin ve kadromun beyanları ile kalmamalı; Ak Partisi'nin, kendilerine milliyetçi diyen MHP'nin, Atatürk'ün kurduğu CHP'nin vesaire tüm partilerin Atatürk'ü konuşması, parti programına alması, milletimizle kucaklaştırması lazımdır.
Bizim başlattığımız bu yol, diğer liderlerle de devam etmelidir.
Prof. Dr. Haydar Baş 5 Eylül 2017 tarihli köşe yazısı -Yeni Mesaj Gazetesi