2010 senesinde yapılan Anayasa referandumunda "Eğer 'evet' oyları çoğunlukta çıkarsa, 'demokratik krallığa' geçeceğiz" uyarısında bulunmuştuk. Davutoğlu'nun birden bire vazifesini bırakacağını açıklaması ile bu dönem fiilen başlamıştır.
Bakanlar Kurulu'nun 15 günde bir sarayda toplanacak olması da, parlamenter sisteme rağmen başkanlık sisteminin uygulanması olacaktır.
2016'ya girerken yılbaşı akşamı "taşların yerinden oynayacağını" ifade ettik. Hakikaten tüm taşlar yer değiştiriyor. Başlar ayak oluyor.
Başkanlık sistemi adı altında federatif bölünme hesapları yapılıyor.
Kilis ilimizin boşaltılması, bombalar altında harabeye dönmesi artık ekranlarda yer dahi bulmuyor.
Geçtiğimiz günlerde 23 Nisan ulusal egemenliğin, millet egemenliğinin bayramı idi, egemenliğin millette olduğu dahi unutturulmuş durumda.
Yine 1 Mayıs İşçi Bayramı idi, hak arama savaşına dönmüş bir 1 Mayıs yaşadık.
Kısaca Atatürk Türkiye'sinde, üniter yapı tehdit altında.
Millet egemenliği sorgulanıyor.
Milletimiz vizesiz AB yalanı ile uyutulurken, anavatanın toprak bütünlüğü bozulmak üzere.
"Anayasa laik mi olsun, olmasın mı?" konusu konuşuladursun; Rus uçağını düşürmenin bedelini, ihracatta, turizmde, inşaat sektöründe çok ciddi biçimde ödüyoruz.
Gençliğe Hitabe'de yazılan, 'gaflet, delalet ve hıyanet' içinde günlerden geçiyoruz.
Ne hazin bir tecelli ki, bunları ve bir adım sonrasında başımıza gelecekleri dillendiren bizden başka kimse de kalmadı. Nerede bu ülkenin aydınları, sivil toplum kuruluşlarının temsilcileri, nerede siyasiler?
Milleti ise anlamak mümkün değil. Halen ülkeyi bu hale sokanların peşinden gidiyor.
Yıllardır millet ve devlet adına yaptığımız öngörülerimizin çıkmış olmasına rağmen millet bizden yana taraf olamamakta. Her seçim döneminde basit menfaatlere kanarak, bugün 'evlatsız, işsiz, parasız bir sefalet'e evet demektedir.
İlk referandum öncesinde, "Eğer 'evet' derseniz, ben Türk'üm bile diyemeyeceksiniz" şeklinde ikaz etmiştik, yine ülkenin mahallere ayrılarak çok ciddi bir kamplaşmaya gideceğini söylemiştik.
Bugün mahallere hendeklerin kazılmasıyla birbirine düşman edilen Türkler ve Kürtler, hayatımızın olağanı haline geldi.
6. yılına giren Suriye işgalinde, "Esad, Hz. Hüseyin'in misyonunda. Ona bir şey olmaz ama Türkiye bundan zararlı çıkar" öngörüsünü dillendirdiğimizde bize inanmayanlar, şimdi, Rusya'nın ve ABD'nin yanında yer aldığı Esad rejimine karşı yalnız kalan Türkiye'yi seyrediyorlar.
Siz bakmayın 'vizesiz AB' dediklerine, bir Hıristiyan birliği olan AB, Müslüman Türkiye'yi arasına asla kabul etmeyecektir.
Türk iç ve dış siyasetinde hatta ekonomisinde, millet ve devlet yararına tek bir politika hayata geçirilememiş.
Yapılanlar; AB, ABD ve İsrail menfaatine adımlara dönüşmüştür.
Cenab-ı Hak, Hac suresinin 46. ayetinde şöyle buyuruyor: "Gerçek şu ki, gözler kör olmazlar, lakin göğüsler içindeki kalpler kör olur."
Milletin bizi görmemesi, bugün bu hali yaşadığının delilidir.